Cress’in kütüphanesine hoş geldiniz! Hem dizi hem film önerisi yapıyordum, biliyorsunuzdur. Kendime “Neden kitap önerisi yapmıyorum ki?” dedim. Kitap okumayı çok severim ve başkalarıyla okuduğum kitapların yorumlarını yapmaya bayılırım. Bu nedenle sizden yorumlara kendi düşüncelerinizi eklemenizi istiyorum. Gelelim kitabın içeriğine.

Kitap Adı: Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
Orijinal Adı: Brief einer Unbekannten
Yazarı: Stefan Zweig
Türü: Romantik, Dram
Sayfa Sayısı: 56
Yayın Tarihi: 1992
Orijinal Dili: Almanca

Konusu: Stefan Zweig’ın 1922 tarihli bu novellası, saplantılı aşk üzerine yazılmış en çarpıcı metinlerden biridir. Hayatı boyunca kendisinin farkında bile olmayan bir adamı umutsuzca sevmiş bir kadının yürek parçalayan aşk itirafıdır. Aşkının nesnesi olan kişi ise ömrü boyunca bir kez olsun söz ve eylemlerinin başkalarının hayatları üzerindeki etkisini düşünmemiştir. Zweig bu yapıtında insanların iç âlemlerine girmek ve onları gerçekten anlamak için toplum önündeki duruş ve davranışlarından yola çıkılamayacağına da dikkat çeker. Bu son derece tahripkâr karşılıksız aşkın hikâyesi, 1948 yılında Alman yönetmen Max Ophüls’ün imzasını taşıyan unutulmaz bir Hollywood klasiğine de ilham vermiştir.

Kendi Yorumum: Kitap, karşı daireye bir adamın taşınmasıyla ve küçük bir kızın o adama aşık olmasıyla başlıyor, ardından kızın hem bedeninin hem de aşkının olgunlaşmasıyla devam ediyor ve bunları adama gönderdiği bir mektupta anlatıyor. Öncelikle kitap edebi açıdan çok güzel ama hikayenin gidişatı sizi biraz sinirlendirebilir. Biraz kelimesi az kalabilir… Kitabı okurken hem sinirlendim hem üzüldüm, asla mutlu olamadım. Bazen öyle anlar oldu ki elimde olsa kadını karşıma alıp silkeleyip bağırırdım. Platonik bir aşkın ne derece ileri gidebileceğini bu kitapta görüyoruz. Adama mektup yazıyor ama adam kadını tanımıyor. Kadın o kadar badireler atlatıyor ama adamın haberi yok ve bunu kadının bilerek söylememesi beni biraz daha öfkelendiriyor. Açıkçası önce empati yapmaya çalıştım. “Tamam olabilir böyle şeyler. Kadın aşkını kendi içinde yaşayabilir. Sonuçta çoğumuz bunu yapıyor.” dedim. Ama bu kadın bence kendine acı çektirmeyi seviyor. Ne demek istediğimi kitabı okurken anlayacaksınız. İyi yönleri de var elbette. Platonik aşkın nasıl bir şey olduğunu görüyorsunuz. Bir de okurken kendinizi kitaptaki karakterin yerine koyuyorsanız, tebrikler psikolojiniz artık yok. Ama başta da belirttiğim gibi kitabın edebi dilini çok sevdim ve olay akışı da iyiydi. Okumanızı tavsiye ederim.
Aşağıya okurken müzik dinleyebileceğiniz bir parça ve birkaç alıntılar bırakıyorum.


“Sana, beni asla tanımamış olan sana.”

“Çünkü yeryüzündeki hiçbir şey kuytulardaki umutsuz bir çocuğun fark edilemeyen aşkıyla kıyaslanamaz.”

“Senden rica ediyorum, beni dinleyeceğin bu çeyrek saat yüzünden yorulma, çünkü ben seni bütün bir hayat boyunca sevmekten yorulmadım.”